Bir sebeple Türkiye’den Avrupa’ya giden birinin karşı karşıya kaldığı sorunların başında damak tadına uygun içme suyu bulmak geliyor. Özellikle de Yaşlı Kıta’nın sokaklarını ilk kez arşınlıyorsa… Market market, reyon reyon dolaşanların çözmek zorunda kaldığı ilk zorluk karşılarındaki şişelerde maden suyu mu yoksa doğal su mu olduğunu anlamak. Zira Avrupa’da Türkiye’nin aksine çoğunlukla maden suyu (gazlı su) tercih ediliyor ve market raflarının ön saflarında maden suyu şişeleri yer alıyor. Bir diğer problem de suyun fiyatı. Artan kurla birlikte yarım litrelik bir küçük şişe suya ortalama bir Avro (35 TL) ödemek en hafif tabirle can sıkıcı oluyor. Üstelik şişe suların tadı kötü…
Aslında bu durum bizler için bir alışkanlıktan kaynaklanıyor. Türkiye’de içme suyu hayatımızda yerleşmiş bir “ürün” haline gelmiş durumda. Evimize cam ya da plastik damacana sipariş ediyoruz, dışarıda susadığımızda ise bir market ya da bakkaldan pet şişede su alıyoruz. Üstelik plastik şişe ve damacanalar hem sağlığa hem de çevreye çok zararlı. Bir yandan vücudumuza çok sayıda mikro plastik alıyoruz bir yandan da sürekli atık çıkarıyoruz. Şişe ve damacanaların enflasyonla birlikte her gün artan fiyatları da cabası.
Peki, en doğal hak olan içme suyu için bu kadar para harcanmayan, insanların ve çevrenin bu kadar zarar görmediği bir dünyanın mümkün olduğunu söylesem?..
MARKETTEN SU ALMAK BİR ZORUNLULUK DEĞİL TERCİH
İlk kez Avrupa’ya gelişimde, ücretsiz içme suyuna ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu görünce hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Havalimanlarından meydanlara, parklardan sokaklara kadar birçok yerde karşıma çeşmeler çıkıyordu. Marketten su almak bir zorunluluk değil, tercih haline gelmişti. İnsanlar, marketlerdeki suyun tadının çeşme suyundan kötü olduğunu söylüyordu.
Mesela dünyanın en turistik şehirlerinden Roma’nın en turistik noktalarından biri olan Kolezyum’un yanı başında içme suyu makineleri var. Normal veya dilerseniz gazlı suyu mataralarınıza istediğiniz kadar doldurabiliyorsunuz. Hem de ücretsiz. Avrupa’nın hemen hemen her şehri böyle. Sokaklar ve meydanlarda çeşmelere rastlamanız mümkün.
‘NEDEN AYLARDIR MARKETTE BEKLEYEN SUYU ALAYIM Kİ?’
Dönelim Almanya’ya… Ülkenin neredeyse tamamında hemen hemen herkes musluk suyu içiyor. Hatta birçok mekanda özellikle şişe suyu istediğinizi belirtmezseniz musluk suyu servis ediliyor. Türkiye’deki alışkanlıktan olsa gerek insanların sokaklardaki çeşmelere, evlerinde musluktan akan suya nasıl güvenebildiklerini sorguluyordum. Konuştuğum insanlar ise “Neden marketten plastik şişede su alayım ki… O şişe belki aylar önce paketlendi ve sonrasında denetlenmedi ama musluktan gelen su sürekli denetleniyor. O yüzden ben marketten gazlı su ya da maden suyu dışında su almıyorum” diyordu.
Bir süreliğine geldiğim Leipzig’te ikametgâh alanlara şehirle ilgili bir paket veriliyor. İçerisinde küçük hediyeler, etkinlik takvimleri, şehirle ilgili bilgiler yer alıyor. Bir de şehrin su analizlerine ilişkin bir bilgi broşürü var. Broşürde kentteki içme suyunun özellikleri, nasıl analiz edildiği ayrıntılarıyla anlatılıyor. Bir de şöyle bir not var: “Leipzig su şebekesi tedarik bölgesindeki içme suyunu izlemek için her yıl 6 bin 700’den fazla numune inceleniyor.” Ayrıca evlerdeki boru ve musluk sistemleri de yıllık olarak kontrol ediliyor. Bu kontrolden ev sahipleri ve kiracılar da sorumlu.
Ben de artık plastik şişe veya damacana almıyorum. Çoğu insan gibi ben de çeşmeden su içiyorum ve mataramı çeşmeden dolduruyorum, evde musluk suyu içiyorum.
‘KENDİ ÜLKENDE İÇEBİLİYORSAN BURADA DA İÇEBİLİRSİN’
Aslında su nesiller boyu Avrupa’da da mesele olmuş. İspanya’nın Mayorka adasında da bir dönem temiz içme suyu tartışmaları gündeme gelmiş ancak şu anda Avrupa Birliği standartlarına göre musluk suyu içilmesi güvenli. Hatta geçen haftalarda gittiğimde adada yaşayanlara musluk suyunun içilip içilmediğini sordum. Bana verdikleri cevap ilginçti: “Kendi ülkende musluktan su içebiliyorsan burada da su içebilirsin. Biz içiyoruz.”
Bu yanıt ister istemez acı acı gülümsetiyor insanı… Aklıma, Türkiye’de içme suyunu parayla satın aldığım günler geliyor; daha sağlıklı diye daha pahalıya satılan cam damacanalardan almak zorunda kaldığım günler… Ve Türkiye’de insanların hâlâ en doğal hak olan içme suyuna para vermek zorunda kalıyor olması…
İSKİ, ÜCRETSİZ ANALİZ VE KONTROL YAPIYOR
Türkiye genelinde musluklardan su içmek ne kadar güvenli? Bu konuda maalesef ciddi soru işaretleri var. Peki 15 milyondan fazla insanın yaşadığı İstanbul’daki durum ne? Bu soruyu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’ne (İSKİ) sordum. Aldığım cevaplara göre İSKİ, şebeke suyunu bin 150 noktada periyodik olarak denetliyor. Aynı şekilde İl Sağlık Müdürlüğü de yaklaşık bin 100 noktada suyun uygunluğunu denetliyor ve bu analizlere göre İstanbul’un suyu standartlara uygun. Yani içilebilir ancak soruları ayrıntılandırınca şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Evlerin tesisat sistemleri büyük oranda eski olduğu için temiz su binanın kapısına kadar gelse de tesisat sistemlerinden kaynaklı bir belirsizlik ortaya çıkabiliyor. Zira, sayaçtan sonrasına İSKİ’nin müdahale etmesi mümkün değil. Abonelerden bir şikâyet ya da talep olması halinde ise gerekli analiz ve kontroller ücretsiz olarak yapılıyor.
Meydanlar ve sokaklardaki çeşmelere gelince… İstanbul’da yeni çeşmeler yapılmasının önünde bir engel yok. Sadece bir prosedür ve bürokrasi süreci gerektiriyor…
BİTMEYEN PROJE: MELEN BARAJI
İstanbul’un su sorunu yaz aylarında hep gündeme geliyor. Bu kapsamda İSKİ’ye şehrin su sorununa çözüm olarak görülen Melen Barajı’yla ilgili sorular da sordum. Baraj inşaatının yapımına 2012 yılında başlanmış, 2016 yılının sonunda da bitirileceği söylenmişti ancak aradan 12 yıl geçmesine rağmen baraj hâlâ bitirilemedi. 2019 yılında baraj gövdesinde çatlaklar ortaya çıktı. 2020 yılından itibaren DSİ tarafından çeşitli defa yapım ve proje ihalelerine çıkılmış ancak sonuç alınamamış. İSKİ’den aldığım bilgilere göre 2023 yılı içerisinde ise iki ihale daha yapılarak sözleşmeler imzalanmış. Bunlar “Melen Barajı Proje işi” ve “Melen Barajı Revize Rehabilitasyon Projesi Yapımı ve İnşaatı İşleri Müşavirlik Hizmetleri” işi ve sözleşmeler hâlâ devam ediyor.
Baraj yapılmadığı için İSKİ’nin bu durumdan nasıl etkilendiğini de sordum ve şu cevabı aldım: “Melen Barajı tamamlanamadığı için ihtiyacımız olan suyu regülatör sistemi ile Melen Çayından direkt olarak alıp Ömerli Barajına ve Cumhuriyet İçmesuyu Arıtma Tesisine iletiyoruz. Baraj yerine regülatör sisteminden suyun temin edilmesi, enerji sarfiyatımızı arttırıyor, bulanıklılık yüksek olduğu için arıtma sistemimizin kimyasal madde sarfiyatını yükseltiyor, Ömerli Barajında ikinci bir terfi mecburiyeti ortaya çıkıyor. Sonuç olarak barajın tamamlanmaması nedeni ile İstanbul’a iletilen su için daha fazla enerji ihtiyacı ile işletme maliyeti oluşmakta ve su depolanamadığı için Melen’den su temininde yağış rejimine bağlı kalınmaktadır.”
TEMİZ İÇME SUYU TEMEL BİR İNSAN HAKKI
Su hakkı, on yıllardır tartışılan bir kavram. İklim krizi kendisini iyiden iyiye hissettirirken dünyanın pek çok bölgesinde temiz suya erişim yok; açık bir su krizi yaşanıyor ve bu kriz giderek büyüyor. Suyun değeri her gün daha da artıyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 2010 yılında tarihi bir karara imza atarak “temiz içme suyu”nun temel insan hakkı olduğunu açıkladı. Türkiye’de suyun bir “ürün” olarak algılanmadığı ve musluklardan özgürce içildiği günleri görmek mümkün.